Haber Veriyoruz
Güncel Haber Yayın ve Yorum Sitesi

‘Hareket Eden Herşeyi Öldür’ Bölüm 4

Artık hayatın ve dünyanın sonu gelmişti. İnsanlık sahip olduğu dünyanın kıymetini bilememişti.

1.545

Dünyanın sonu gelmişti. İnsanlık, kendi evinin kıymetini çok geç anlamıştı.

Helikopterin kapısı açıldığında askerlerin buz gibi bakışlarıyla karşılaştık. “Çabuk binin!” diye bağırdı biri. İçeri tırmandığımızda, pervanelerin uğultusuyla titreyen metal zeminin üzerine çöktüm. “Yaşayan başkaları da varmış…” diye düşündüm, avuçlarım ter içindeyken.

Ama hiçbir şey düşündüğüm gibi değildi.

Toz bulutları o kadar yoğundu ki, helikopter kör bir sinek gibi sağa sola savruluyordu. Pencereden baktığımda, tanıdık hiçbir şey göremedim. Sokaklar yoktu. Binalar yoktu. Sadece dumanlar içinde kıvranan bir çöl uzanıyordu aşağıda.

“Ne oldu?” diye sormaya çalıştım askerlerden birine.

Adam gözlerimi oyar gibi baktı: “Sus!”

30 dakika sonra çorak bir arazide alçalmaya başladık. “Neden böyle bir yere…” diye mırıldandı Avva, kızını sıkıca sararken.

“Sığınağa geldik!” diye gürledi bir asker. “Hareket edin!”

İndiğimizde beton bir kapak gördüm. Yer altına inen dar bir tünel… Mezara benziyordu.

Sığınağın içi cehennemi andırıyordu.

Yüzlerce insan… Çığlıklar. Ağlayan çocuklar. Delirmek üzere olan yaşlılar. Hepsi birbirine karışmıştı. Bir doktor bize yaklaştı: “Dezenfekte olacaksınız!”

Neden?

Soru sormaya vakit yoktu. Bizi bir makineden geçirdiler. Soğuk suyla yıkadılar. Üstümüzdekileri yaktılar.

Temiz kıyafetler giydirildikten sonra yemek kuyruğuna sokuldum. Tabaklarda kimyasal kokan bir bulamaç vardı.

“Baba, korkuyorum…” diye titredi Eva.

Gözlerimi sığınakta gezdirdim. Her yerde aynı ifade: “Bu nasıl oldu?”

Sonunda dayanamayıp üniformalı bir subaya yaklaştım: “Lütfen! Açıklayın artık!”

Adam ömrünün sonuna gelmiş gibi baktı: “Sabredin! Açıklama yapılacak!”

Ama kimse sabredemiyordu.

Saatler geçti. Fısıltılar çığ gibi büyüdü:

“Uzaylı saldırısı…”
“Biyolojik silah…”
“Tanrı’nın gazabı…”

Sonunda anons sistemi gıcırdadı:

“Dikkat! Tüm sakinler toplantı alanına!”

Kalabalık ölüm sessizliğiyle hareket etti. Sahneye çıkan general bir cenaze törenindeki gibi konuştu:

“Dünya artık bizim değil… Onların.”

Perde aralandı. Arkadaki ekranda görüntüler belirdi:

Gökyüzünden düşen o sülükler… Şimdi insan bedenlerine giriyor, onları değiştiriyorlardı.

General son cümleyi patlattı:

“48 saat sonra bu sığınağı da ele geçirecekler. Tek çaremiz… YERALTINA KAÇMAK.”

Enable Notifications OK No thanks