Haber Veriyoruz
Güncel Haber Yayın ve Yorum Sitesi

‘Hareket Eden Herşeyi Öldür’ Bölüm 2

"Bu bir virüs olmalı!" diye düşündüm.

2.234

“Bu bir virüs olmalı!” Düşünce beynime kazınıyordu.

Kafam allak bullaktı. Düşünemiyordum. Korku beni ele geçirmişti, zihnimde yüzlerce korkunç senaryo uçuşuyordu—en kötüsü de bir salgındı.

“Hayır… Sadece bir virüs olamaz.” Gözlerim enkaza kaydı—yıkılmış binalar, yanmış topraklar. “Peki bu yıkıma ne sebep oldu? Nasıl?”

Bir anda teorim çürüdü. Uzaylılar. Başka açıklaması olamazdı. “Bu işin içinde bir uzaylı parmağı var.” Ama etrafı taradığımda… hiçbir şey. Ne gemi, ne yaratık. Sadece ölüm sessizliği.

Saklandığım yerden dikkatlice uzandım. Gökyüzü tozla kaplıydı, havada yanık metal kokusu vardı. Sessizlik, çığlıklardan bile beter geliyordu. Sinirlerimi kemiriyordu.

Harekete geçmeliydim. Dışarıda insanlar ölüyordu—daha ne kadar saklanabilirdim?

Sonra onları gördüm.

Bir kadın ve bir çocuk, üzerlerine çektikleri metal bir levhanın altına sinmişti. Zekice.

Bana da bir örtü lazımdı—hemen. Çılgın gibi enkazı karıştırdım, sonunda kenarı keskin bir metal parçası buldum. Başımın üstünde tutarak onlara doğru koşmaya başladım.

Yüzlerinde donmuş bir korku vardı—gözleri faltaşı gibi açılmış, nefesleri kesik, neredeyse ölü gibiydiler. Gökyüzü bizi öldürmese bile, korku bitirecekti bizi.

Göz göze geldik. Kelimelere gerek yoktu. Bakışları çığlık atıyordu: “Neler oluyor?”

“Bilmiyorum,” diye itiraf ettim, sesim kısılmıştı. “Böyle uyandım… saklandım… sonra sizi gördüm. Nasıl hayatta kaldınız?”

Kadın kırklarındaydı, kızsa on yaşını geçmezdi. İkisi de konuşamayacak kadar şoktaydı.

Sonra fark ettim.

Gökyüzünden düşen o şey—asit değildi. Canlıydı.

Dokunduğu her canlıyı—bitkileri, hayvanları—istila ediyor, içine sızıyor, kontrolünü ele geçiriyordu. Ama insanlara dokunmuyordu. Henüz.

“Buradan gitmeliyiz. HEMEN.” Gözlerim uzaktaki yarı yıkılmış binaya kaydı. “Oraya! Koşun!”

Kadın titriyordu. “Nereye?” diye fısıldadı.

“ŞU BİNAYA!” Çocuğu kollarıma aldım. “Durmayın. Arkaya bakmayın. Ve sakın korumanızı bırakmayın!”

Cehennemden kaçar gibi koştuk. Rüzgar uluyor, toz gözlerimizi yakıyordu ama durmadık.

Zorlukla binanın içine daldığımızda nefes nefeseydik.

Güvendeydik. Şimdilik.

Ama dışarıda… gökyüzü hâlâ öfkeyle kaynıyordu.

Ve öğreniyordu.

Enable Notifications OK No thanks