0 555 339 7979 - 0 532 708 30 04
Ben, Ben Değilim. Sen de, Sen Değilsin.
Ben, Ben Değilim. Sen de, Sen Değilsin.
Ben, Ben Değilim. Sen de, Sen Değilsin.
Eğitim Almadınız, Eğitildiniz…
İnsanlığın en büyük yanılgısı, kendini tanıdığını zannetmesidir. Oysa “ben” dediğin, sana yüklenmiş bir programın konuşmasıdır; “sen” dediğin ise başka bir programın dışarı vurumudur. Biz gerçeğin kendisi değiliz — bize gösterilen gerçeğin taklit edilmiş versiyonuyuz. Zaten eğitilmedik, eğitildik. Aradaki fark, insan ile gölge arasındaki farktır.
Eğitim, insanı derinliğine açar. Eğitilmek ise insanı kabına hapseder. Bugün milyonlarca insan, kendi zihnine değil, kendisine verilen zihinsel yazılıma göre düşünmektedir. Bu nedenle hakikati duyan kulak yok, duyuyormuş gibi görünen bedenler var.
Elini Vicdanına Koymayan, O Eli Cebine Koyar
Bu cümle, toplumun çürüyen damarını tarif eden en çıplak gerçeklerden biridir.
Çünkü vicdan devreden çıkınca geriye tek bir refleks kalır: çıkar.
İnsan, kendi vicdanına bir kez sırtını döndüğünde;
– haksızlığı normalleştirir,
– adaletsizliği görmezden gelir,
– kötülüğü rutinleştirir,
– ve sonunda cebine koyduğu el, başkasının hakkıdır.
Bugünün toplumu, düşen vicdanların üzerine kurulmuş bir ekonomik düzendir. Her şey “haklı olmak” üzerine değil, hak alabilmek üzerine kuruludur. Adalet ilişkisel, hakikat ise kişiye göre değişir hale getirilmiştir.
Gerçek Adalet ve Gerçek Kalkınma
Adalet, mahkeme duvarlarında değil, insanın özünde başlar.
Bir toplumun adaleti yoksa, gelişmesi yalnızca beton yığınlarının yükselmesidir.
Gerçek kalkınma;
– insanın özünü tanımasıyla,
– hakka riayet etmesiyle,
– tüketen değil, üreten bir bilinçle mümkündür.
Bugün devletler ilerliyor görünür, toplumlar ise geri gidiyor. Çünkü kalkınma betonla değil, bilinçle ölçülür. Bilinci olmayan kitle, sadece yönetilebilir bir kitleye dönüşür.
Hakkımız ve Hukukumuz Ne Olmalı?
Hak, yaratılıştan gelir. Hukuk ise insanların birbirine çizdiği sınırdır. Bugün insan, hak ile hukuk arasındaki en büyük çatışmayı yaşamaktadır.
Hakkımız elimizden alınıyor, çünkü savunamıyoruz. Savunamıyoruz, çünkü anlamıyoruz. Anlamıyoruz, çünkü sorgulamıyoruz.
Her gün üzerimize bir hüküm giydiriliyor ve biz sadece o hükmün içinden yürümeye devam ediyoruz.
Asıl soru şu: İnsan, kendisine verilen hukuku mı yaşar, yoksa yaratılıştan gelen hakkı mı?
Biz Sadece Bize Gösterilen Dünyaya İnanıyoruz
Hakikatin en büyük düşmanı, gösterilen gerçektir.
Bugün insanlar kendi gözleriyle değil, kendilerine gösterilen ekranlarla görüyorlar.
Düşünmüyorlar; düşünmeye yönlendiriliyorlar.
Algılarını açmadan, öngörülerini geliştirmeden yaşamaya mahkûm ediliyorlar.
Bize öğretilen dünya, hakiki dünyanın sadece gölgesidir.
Biz ise o gölgeye inanmayı gerçek sanıyoruz.
Ağır Bir Kontrol Mekanizmasının İçine Çekiliyoruz
Kontrol artık sopayla değil;
– bilgiyle,
– teknolojiyle,
– tüketimle,
– gıdayla,
– medya ile sağlanıyor.
İnsanı zincirle bağlamaya gerek yok; zihnine zincir takmak çok daha kolay.
Bugün kontrol, açık bir esaret değil, sessiz bir rıza ile işler hale geldi.
Kendi isteğiyle teslim olan milyonların oluşturduğu bir çağdayız.
İnanıyormuş Gibi Görünenler ve Gerçek İnananlar
İnanmak dille olmaz. İnanmak, beynin kimliğini terk edip özüne geri dönmesiyle olur.
Toplum ikiye ayrılmış durumda:
İnanıyormuş gibi görünenler:
– Söyler ama bilmez.
– Görür ama anlamaz.
– Yürür ama yolun farkında değildir.
Gerçek inananlar:
– Sorgular,
– hakikati arar,
– adaleti savunur,
– yaratılıştaki özünü bilir.
Bugün inanıyormuş gibi görünenlerin kalabalığı, gerçek inananların sesini bastırıyor.
Beyne ve Bedene Müdahale Var (Yediklerimiz, İçtiklerimiz…)
İnsan artık sadece zihinsel olarak değil, biyolojik olarak da yönetiliyor. Yediklerimiz, içtiklerimiz, soluduğumuz hava — hepsi bir müdahale biçimi.
Zihin bulanıklığı, duygu çöküşü, farkındalık kaybı tesadüf değildir. Çünkü müdahale artık görünmez. Bedeni yönetenler, düşünceyi kontrol eder. Düşünce kontrol altında ise, insan zaten kendisinin sahibi değildir.
Hepimiz Birer Medeni Köle Olacağız
Modern dünya özgürlük sunduğunu iddia eder, ama aslında insanı kontrollü bir bağımlılığa sürükler.
– tüketim bağımlılığı,
– teknoloji bağımlılığı,
– sosyal onay bağımlılığı,
– ekonomik bağımlılık…
Kölelik artık zincirle değil, alışkanlıklarla sağlanıyor. En tehlikeli kölelik türü budur:
Köle olduğunu bilmemek.
Fiziksel Olarak Sadece Birer Suretten İbaretiz. Adem’e Doğru Çekileceğiz
İnsan bedeni geçicidir. Suret, hakikatin sadece kabuğudur. Bugün bedenine değer veren insan, özünü unutarak kendi hiçliğini büyütmektedir.
Asıldan kopan insan, Adem’e dönmeyi reddeder. Oysa her suret, sonunda köküne geri çekilir. İnsanlık ne kadar ilerlediğini sansa da, hakikatte hep geri dönmektedir. Çünkü başlangıç ile son arasında tek gerçek vardır: öz.
Suret kaybolur, öz kalır.
Sonuç: Ben Ben Değilim. Sen Sen Değilsin.
Bu başlık bir cümle değildir, bir çağrıdır. İnsanlığın kendi gölgelerinden çıkması için söylenmiş bir hakikattir.
Biz; bize verilen kimlikleri, düşünceleri, korkuları, alışkanlıkları “ben” zannettik. Oysa ben, beden değilim.
Sen de, yüzünde taşıdığın kimlik değilsin. Biz, özümüze dönmediğimiz sürece hiçbir şey değişmeyecek.
Mehmet arkın Gürbüz
Editoryal Destek ChatGBT