Haber Veriyoruz
Güncel Haber Yayın ve Yorum Sitesi

Kırık Kanatlar ve Bir Dilek Gibi Para

Mustafa, ilk okula başladığında sınıfın en kısaydı.

12.416

Mustafa, ilk okula başladığında sınıfın en kısaydı. Yaşıtlarının arasında kayboluyor, öğretmenin onu görmek için eğilmesi gerekiyordu. Bu bodur boyunun sebebi, hayatının ilk ışığı olan annesinin sütünü yeterince içememesi ve onu kaybettikten sonra içine düştüğü beslenme boşluğuydu. Okul, onun için bir öğrenim yuvası değil, acımasız bir sınav alanıydı. Diğer çocuklar, onun bu zayıf ve çekingen haliyle sürekli dalga geçer, itip kakarlardı.

Oysa Mustafa, daha kendi varlığının bile farkında değildi. Okul yolunda, yatağında ve hatta öz babasının evinde bile sürekli bir korkuyla yaşıyordu. Okula giderken yüreğini ağzına getiren, geçmek zorunda olduğu o ıssız yolda bekleyen başıboş köpeklerdi. Her sabah, soluğunu tutarak, adımlarını sessizce atarak, o dişli sınavı vermeye çalışırdı.

Ev ise kabuslarının merkeziydi. Her gece gözlerini kapattığında, kükreyen bir aslanın pençeleri altında can çekiştiği aynı rüyayı görür, çığlık içinde uyanırdı. Bu korkunç sahne o kadar gerçekti ki, ter içinde kalır ve kimseye anlatamadığı bir ıstırap olarak içine gömerdi.

Analığının elinde ise hayat daha da katlanılmazdı. Onu yıkarken, tası kafasına vura vura, “İçini mi çektin?” diye alay edişi, Mustafa’nın çocuk ruhunda derin yaralar açıyordu. Verdiği ilaçlar, sürdüğü zeytinyağları, bir iyilik değil, sindirmenin bir parçası gibi gelirdi.

Bir gün evde korkunç bir olay patlak verdi. Banyoya asılan çamaşırlar, küçük tüpün alevinden tutuşmuş, alevler tüpü de sarmıştı. Her şey bir anda alev topuna dönüşebilirdi. Neyse ki ablası, bir kahraman gibi içeri daldı, alev almış tüpü kaparak evden fırlattı. Küçük tüp bahçede bir süre yandıktan sonra söndü ve patlamadan bu krizi atlattılar. Ancak bu cesareti, ablasını analığının bir sonraki dayak faslından kurtaramadı. Dayak, evde olağan bir ritüel halini almıştı. Mustafa henüz küçük olduğu için bu şiddetten nispeten korunuyordu, ama ablası ve abisi için her gün bir işkencedi.

Zaman, Mustafa’nın acılarla dolu dünyasında ağır aksak ilerledi ve nihayet beşinci sınıfa geldi. İlkokulun sonuna yaklaşmıştı. Bir gün, öğretmeni herkesten bir uçurtma yapmasını istedi ve bunun notlarına etki edeceğini söyledi. Mustafa’nın içi burkuldu. Parası yoktu. Babası memurdu ve böyle “lüks” bir istekte bulunmak imkansızdı. İçinde derin bir umutsuzlukla sokaklarda dolaşırken, bir bahçenin kenarında katlanmış bir kağıt parçası gördü. Merakla eğilip aldı ve açtı.

Gözlerine inanamadı.

Beş yüz lira! O zamanın parasıyla bir servet. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Etrafta kimse yoktu. Hemen arkadaşlarının yanına, nefes nefese koştu.
“Para buldum! Beş yüz lira!” diye bağırıyordu.
Arkadaşları önce inanmadı, gülüp geçtiler. Ama Mustafa parayı gösterdiğinde hepsinin gözleri faltaşı gibi açıldı. Gerçekten de bulmuştu.

“Haydi, size yemek ısmarlayacağım!” dedi, içinde biriken tüm ezikliği bu cömertlikle atmak istercesine.

Birlikte mahallenin pidecisine gittiler. Mustafa hayatında ilk kez bir lokantaya ayak basıyor, ilk kez mis gibi kokan kıymalı pidenin ve buz gibi şişe kolanın tadına varıyordu. Lokantacı bile bu yaştaki üç çocuğun kendi başlarına yemek yemelerine şaşırmıştı. O an, Mustafa için unutulmaz bir zaferdi. Arkadaşlarının gözlerindeki şaşkınlık ve minnettarlık, onun için her şeye değerdi.

Paranın üçte biri bu mutlu öğle yemeğiyle erimişti. Aklına hemen uçurtma ödevi geldi. Hemen bir kırtasiyeye koştular; en sağlam çıtaları, en renkli kağıtları, en uzun ipi aldılar. Birlikte, Mustafa’nın hayalindeki en güzel uçurtmayı yaptılar.

Ertesi gün okulda, Mustafa’nın o muhteşem uçurtması herkesi hayrete düşürdü. Öğretmeni bile takdir etti. O gün, notundan daha değerli olan, için için hissettiği o küçük gurur duygusuydu.

Tabii, eve döndüğünde bu uçurtmanın nereden geldiğiyle ilgili bir sürü soruya maruz kaldı. Ama Mustafa sıkı sıkıya direndi. O parayı bulduğunu ve bu mutluluğu tattığını kimseye, hiçbir zaman söylemedi. O gün, sadece karnı doymamış, ruhu da o kısa an için özgürlüğün tadını almıştı. Bu sır, onun ilk ve en değerli hazinesi oldu.

Enable Notifications OK No thanks