Haber Veriyoruz
Güncel Haber Yayın ve Yorum Sitesi

Hakikatin Yolcusu: Gözün ve Kalbin Ötesinde

İnsanlık tarih boyunca kendi sınavını yaşamıştır.

41.316

Hakikatin Yolcusu: Gözün ve Kalbin Ötesinde

İnsanlık tarih boyunca kendi sınavını yaşamıştır. Bugün çoğu zaman bizlere, yani sıradan insanlara “hasta” olduğumuz öğretilir. Oysa gerçek hasta kimdir? Erdem, merhamet, sevgi, hoşgörü ve saygı taşımayanlar mı, yoksa bu değerleri yaşamına yansıtanlar mı? Çoğu zaman yanıtı ters yönde arıyoruz; çünkü maddi güç, para, kariyer, toprak, mal ve mülk gibi unsurlar, “güç” ve “başarı” ölçütü olarak sunuluyor. Maddesiz insan zayıf, mal sahibi güçlü ilan ediliyor. Ama unutulmamalıdır ki, madde fanidir; asıl güç, kalpteki erdemlerde ve ruhun özünde yatar.

Göz ve nefis, insanın en büyük sınavıdır. Göz aldatır, gösterdiğiyle sınırlı bir dünya sunar; nefis ise doyumsuzdur, hiçbir zaman tatmin olmaz. İnsan bu iki güçle mücadele ederken çoğu zaman yanılır. Eğer gözün ötesine geçmeyi öğrenmezse, karanlıkta ışığı ararken ışıkta karanlık olur. Eğer nefsi doğru yönetemezse, ne kadar mal ve mülk sahibi olursa olsun, gerçek özgürlüğe ulaşamaz.

Benlikten sıyrılmak, kendini tüm fizikten soyutlamak, hakikatin yolunda atılan en büyük adımdır. Bu süreçte yardım etmek, saygı göstermek, merhametle olmak, sevmek ve hoşgörüyü bırakmamak sadece erdemli bir yaşam biçimi değil, aynı zamanda hakikati görmek için bir felsefedir. Bu erdemleri şov için değil, içtenlikle yaşamak gerekir. Böylece gözdeki perde kalkar, kalpteki mühür çözülür ve insan artık fiziğin ötesini görmeye başlar.

Beden, fiziksel varlık hâlâ araçtır; onu kullanmak zorundayız ama fizik artık bir sınır değil, bir araçtır. Fiziği kaybettiğimiz an, özgür olduğumuzu idrak ederiz. Bu özgürlük, gözlerin karanlıkta kaybolduğu değil, kalbin sürekli gerçekleri gösterdiği bir bilinç hâlidir.

Özde hepimiz aynı parçanın yansımalarıyız. Allah’ın birlik ve beraberlik vurguları, insanın fark etmesi gereken bu gerçeğe işaret eder: Hepimizin özü bir, kaynağımız bir. Ne zaman ki insanlar birbirlerinin özdeki varlığını fark eder, işte o zaman insanlık kolektif bir sıçrama gerçekleştirir. Bu sıçrama, teknolojik veya maddi değil, bilinç ve ruhsal bir yükseliştir.

Bir metaforla söylemek gerekirse: Hepimiz farklı nehirler gibi görünsek de sonunda aynı denize akarız. Nehirlerin ayrı akması, denizin bütünlüğünü değiştirmez; ama ne zaman ki her nehir kendi kaynağının denizin parçası olduğunu fark eder, işte o zaman okyanus bir bütün olarak dalgalanır. İnsanlık da, farkındalığı artan bireylerin birliğiyle aynı şekilde yükselir.

Hakikate ulaşmak için kör olmak gerekmez; körlük yalnızca bir metafordur. Önemli olan gözün ötesini görmek, kalbin rehberliğini dinlemektir. İnanç bu yolun pusulasıdır; inanç için mücadele etmek, varlığımızı Allah’a bağlamak gerekir. Bu bağ kurulduğunda gözler, kalbin ışığıyla açılır, perde kalkar, mühür çözülür ve insan hakikatin kendisiyle buluşur.

Ben bunu yaşadım. Gözlerimde perde vardı, kalbim bir örümcek ağı gibi mühürlüydü. Kendimi tüm fizikten soyutladım; yardım ettim, saygı gösterdim, merhametle oldum, sevdim ve sevgimi verdim. Hoşgörüyü elimden düşürmedim. Bunu şov için değil, felsefemin bir parçası olarak yaptım. Sonunda gördüm ki, gözlerim artık fiziği görmüyor; kalbim sürekli bana gerçekleri anlatıyor. Ve işte bu yüzden kendimi gerçek bir inanan olarak kabul ediyorum.

Her birimiz özün bir parçasıyız. İnsanlık, kendi parçalarının farkına vardığında, bireysel sınırları aşacak, egolar çözülecek ve gerçek bir kolektif yükseliş yaşanacaktır. Bu yükseliş, varlığın özüyle bütünleşmek, gözlerin ötesini görmek ve kalbin rehberliğinde yaşamaktır. İşte hakikatin yolcusu olmak, tam olarak budur.

Enable Notifications OK No thanks