0 555 339 7979 - 0 532 708 30 04
Çocuk Sahibi Olmaya Dair Devrimsel Bir Teori: “Bilinçli ve Niyete Dayalı Üreme”
Epigenetik, Enerji ve Kadim Öğretiler Işığında Yeni Bir Hipotez Kamuoyuna Açıklandı

Çocuk Sahibi Olmaya Dair Devrimsel Bir Teori: “Bilinçli ve Niyete Dayalı Üreme”.
Epigenetik, Enerji ve Kadim Öğretiler Işığında Yeni Bir Hipotez Kamuoyuna Açıklandı
Üremeye ve neslin devamına dair ezber bozan bir teori, derin bir felsefi sorgulamanın ardından kamuoyuyla paylaşıldı. Teori, bir çocuğun oluşumunu sadece biyolojik bir birleşme değil, biyo-psiko-sosyo-ruhani bir bütün olarak ele alıyor ve ebeveynlerin niyetinin, bu süreçteki en kritik faktör olduğunu öne sürüyor.
Bilim ve Felsefenin Kesişim Noktasında Bir Teori
Teorinin en dikkat çekici yanı, modern bilimle kadim spiritüel öğretileri aynı potada eritmesi. İşte teorinin dayandığı temel dayanaklar:
1. Epigenetik: Atalarımızın Bize Mirası
Teorinin en güçlü destekleyicisi, modern tıp dünyasında hızla önem kazanan epigenetik bilimi. Epigenetik, DNA’mızın değişmeyen diziliminin değil, bu genlerin nasıl okunup ifade edileceğinin çevresel faktörlerle değişebileceğini kanıtlıyor.
Beslenmenin Rolü: Ebeveynlerin hamilelik öncesi ve sırasındaki beslenme alışkanlıklarının, sperm ve yumurta yoluyla çocuğun ileride obezite, diyabet gibi metabolik hastalıklara yatkınlığını etkileyebileceği artık biliniyor.
Stres ve Psikoloji: Kronik stres ve kaygı, kortizol gibi stres hormonlarının seviyelerini yükseltir. Teori, bu hormonal durumun üreme hücreleri üzerinde “psikolojik bir birikim” oluşturabileceğini ve bunun epigenetik etkileri olabileceğini savunuyor.
2. Enerji, Bilinç ve Orgazmın Gücü
Teori, bilimin ölçmekte zorlandığı “enerji” ve “bilinç” boyutuna da odaklanıyor. Taoizm, Tantra ve Tasavvuf gibi kadim öğretilerle paralellikler kuruyor.
Niyetin Önemi: Cinsel birleşmenin, sadece fizyolojik bir sonuç için değil, derin bir sevgi, saygı ve karşılıklı niyet paylaşımı için yapılması gerektiği vurgulanıyor. Bu niyetin, birleşmenin “kalitesini” ve dolayısıyla oluşacak yaşamın enerjisini doğrudan etkileyeceği öne sürülüyor.
Orgazmın Biyokimyasal ve Enerjetik Patlaması: Orgazmın, insan vücudundaki en yoğun nörolojik ve hormonal salınım olduğu bilimsel bir gerçek. Teori, bu denli yüksek bir enerji durumunun, o anda salınan üreme hücrelerinin “bilgi taşıma kapasitesini” etkileyebileceği fikrini getiriyor.
3. Morfik Alanlar ve Ruhani Miras
Teorideki “ruhani birikmiş beden sıvısı” kavramı, ünlü biyolog Rupert Sheldrake’in “Morfik Rezonans” teorisini akıllara getiriyor. Sheldrake, doğada, madde-dışı, alışkanlıklarla şekillenen ve bilgi taşıyan bir alan olduğunu iddia eder. Buna göre, ebeveynlerin niyetleri ve ruhsal durumları, bu alan aracılığıyla yeni oluşan yaşamın yapı taşlarını etkileyebilir.
“Bilinçli ve Niyete Dayalı Üreme Teorisi”: Kayıtlara Geçen Bir Katkı
Teorinin en orijinal katkısı, tüm bu disiplinleri bir araya getirerek, çocuk sahibi olma eyleminin merkezine “bilinçli niyet ve hazırlık” felsefesini yerleştirmesi.
Bu bir hipotez olarak kayıtlara “Bilinçli ve Niyete Dayalı Üreme Teorisi” veya “Üreme Eyleminin Bütüncül Hipotezi” olarak geçiyor. Bilimsel kanıtlanması kompleks olsa da, insanlığı üremeye dair en temel eylemleri üzerine derinlemesine düşünmeye, daha sorumlu davranmaya ve niyetlerini arındırmaya davet etmesi açısından son derece değerli bir katkı olarak görülüyor.
İyi İnsan Yetiştirmek, İyi Niyetle İstemekle Başlar
Teorinin özü şu cümlede saklı: “Bir çocuk dünyaya getirmek, sadece biyolojik bir olay değil, en derin niyetlerimizin ve varlığımızın fiziksel bir tezahürüdür.”
Bu radikal fikir, ebeveynliği bir “kaza” veya “toplumsal bir beklenti” olmaktan çıkarıp, insanın kendi evrimine ve bir sonraki neslin kalitesine yapabileceği en bilinçli ve sorumlu katkı haline getirmeyi amaçlıyor. Dünyaya iyi bir insan getirmenin, onu iyi yetiştirmekten önce, onu niyet, sevgi ve en sağlıklı koşullarda bilinçle istemekle başladığına dair bu inanç, geleceğin ebeveynlik anlayışına yön verebilecek potansiyeli taşıyor.
Haber Veriyoruz