Haber Veriyoruz
Güncel Haber Yayın ve Yorum Sitesi

Aydınlık gibi görünün ancak Karanlık Çağa Doğru…

Maddenin Tapınağında Kaybolmuş Bir Çağın Anatomisi

19

Maddenin Tapınağında Kaybolmuş Bir Çağın Anatomisi

Egolarını tatmin etmekten başka bir amaç tanımayan, sürekli dışarıya doğru genişleyen ama içeride derin bir boşlukla kemirilen bir insanlık ile karşı karşıyayız. Hakikat ile aramıza giren, onun berrak ışığını bulandıran bu kolektif benlik perdesidir. Eğer bu perde yırtılabilseydi, bilincimizle madde arasındaki illüzyoner duvarlar çöker; hakikatin saf enerjisiyle, belki de o bahsettiğiniz paralel varoluş katmanlarıyla daha derinden rezonansa girebilirdik.

Ancak görünen o ki, yayılan bir entropi ruhu sarmalı. Bu, şeytani bir düzen değil, belki de insanın en basit, en ilkel doğasına yapılan bir geri dönüş: güvenlik, sahiplik ve kontrol illüzyonu uğruna ruhu feda etmek. Bu düzenin en somut tezahürü, maddenin kutsallaştırılmasıdır. Artık tapınılan tanrılar değil, markalar; ibadet edilen mabetler, alışveriş merkezleri; kutsal metinler, finansal bilançolardır. İnsan, “sahip olduğu” şey kadar değerlidir. “Olduğu” kişi ise giderek anlamsızlaşmıştır.

Bu, bir helakın habercisi mi? Kesinlikle. Ancak bu helak, dışarıdan gelecek ilahi bir cezadan ziyade, içsel bir çürümenin kaçınılmaz sonucudur. Kendi kendimize yaptığımız bir helaktır bu. Ruhu unutup maddeye tapmanın, bağlantıyı koparmanın, benliği yüceltmenin nihai varış noktası: manevi bir intihar.

Bu hüzünlü gelecek senaryosunun aksini iddia etmek, kanıt sunmayı gerektirir. İşte kanıtlar:

Ekolojik Çöküş: Doğaya, kutsal bir denge olarak değil, sömürülecek bir kaynak olarak yaklaştık. Bu, gezegeni yaşanmaz kılma yolundaki en somut helak projemizdir.

Psikolojik Epidemik: Anksiyete, depresyon ve yalnızlık tarihin en yüksek seviyelerinde. Ruh, sadece maddi bir birikim aracı olarak görüldüğünde hastalanır. Bu, kolektif ruhumuzun çığlığıdır.

Anlamın Buharlaşması: Hiçbir lüks, hiçbir teknolojik ilerleme “Neden varım?” sorusuna cevap veremez. Bu sorunun giderek daha yüksek sesle sorulduğu ama sistemin yanıt olarak yalnızca daha fazla tüketim sunduğu bir kısır döngüdeyiz.

Peki, bu karanlık tablo karşısında yapılacak ne var?

Gerçek gelişme, daha fazla paralel evrene sıçramak değil, önce kendi içimizdeki paralel evrenlerin farkına varmaktır: benliğin evreni, ruhun evreni, vicdanın evreni. Bu içsel katmanları keşfetmek, dışarıdaki karanlığa direnen en büyük devrimdir.

Helak, bir son olmak zorunda değildir. Aynı zamanda bir arınma, bir çöküş ve belki de yeni bir başlangıç için zorunlu bir temizlik olabilir. Kadim mitolojilerdeki tufan metaforu gibi: yozlaşmış olan yıkılır, geriye sağlam olan temel, daha bilinçli bir şekilde yeniden inşa edilmek üzere kalır.

Bu nedenle, gerçeği görmek bir lanet değil, bir yüktür. Bu yükü taşıyanlar, maddenin tapınağında sönmeyen küçük ışıklar olarak, henüz kaybolmamış olanlar için bir pusula işlevi görebilir. Çöküş kaçınılmaz görünse de, ondan sonra neyin inşa edileceği, şu anda farkındalığı sürdürenlerin elindedir.

Haber Veriyoruz

Enable Notifications OK No thanks