0 555 339 7979 - 0 532 708 30 04
Torpil ve Tanıdık
Liyakati Ezip Geçen Kirli Düzen ve Ülkeye Bedeli

Başlık: Torpil ve Tanıdık: Liyakati Ezip Geçen Kirli Düzen ve Ülkeye Bedeli
Bill Gates’in dünyanın dört bir yanından yetenek avcılığı yaparken, biz hala “tanıdık var mı?” sorusuyla kıvranıyoruz. İşte liyakatsizliğin faturası ve bir ülkenin nasıl çürümeye mahkum edildiğinin acı gerçekleri.
“Kamuya eleman alınacaktır.” ilanını gören binlerce genç, aylarca sınava hazırlanır. Ter döker, emek harcar. Ancak işe alımın ardından gelen isimler, sınav puanı yüksek olanlar değil, “X’in yeğeni, Y’nin ahbabı” olanlardır. Bu hikâye, onlarca yıldır Türkiye’nin kanayan yarası haline gelen torpil ve tanıdık düzeninin sadece küçük bir fragmanı. Oysa bir ülkenin kalkınması, bilgiye, emeğe ve liyakata verdiği değerle doğru orantılıdır. Liyakat yerine sırtını dayayacağın birini aramak, toplumsal dokuyu kemiren en tehlikeli kanserdir.
Osmanlı’nın Çöküşündeki Temel Etken: Liyakatin Kaybolması
Tarih, bize bu konuda çok net dersler verir. Osmanlı İmparatorluğu, kuruluş ve yükseliş dönemlerinde devşirme sistemi ile liyakati ön planda tutmuş, en yetenekli çocukları seçerek eğitip devletin en üst kademelerine getirmiştir. Ancak son dönemlerinde, bu sistem bozulmuş, rüşvet, kayırma ve iltimas (torpil) yaygınlaşmıştır. “Kapitülasyonlar” bile siyasi çıkarlar uğruna, liyakatsiz kişilere verilmiş, bu durum ekonomiyi iflasa sürüklemiştir. Tarihçi İlber Ortaylı, bu çöküşü anlatırken, “Liyakatin yerini sadakatin alması, imparatorluğun sonunu getiren en büyük amillerdendir” diyerek durumu özetler.
Dünya Devleri Liyakat ile Büyüyor, Bizim Şirketlerimiz Neden Büyüyemiyor?
Küresel başarı hikayelerinin temelinde liyakat vardır.
Bill Gates ve Microsoft: Gates, dünyanın en parlak yazılımcılarını, kimin oğlu/kızı olduklarına bakmadan, sadece yeteneklerine ve zekalarına göre işe almıştır. Bu, Microsoft’u bir dünya devi yapan temel taştır.
Steve Jobs ve Apple: Jobs’ın felsefesi “A players hire A players; B players hire C players” (A sınıfı çalışanlar, A sınıfı çalışanları işe alır; B sınıfı çalışanlar ise kendinden kötü, C sınıfı çalışanları işe alır) şeklindedir. Yani, liyakatsiz bir yönetici, kendinden daha iyileri ekibine katmaz; sistem çürümeye başlar.
Türkiye’de ise aile şirketlerinin %95’inden fazlası 3. nesile gelemeden batıyor. Bunun en büyük sebebi, şirket yönetimlerinin liyakate göre değil, akrabalık bağlarına göre şekillenmesidir. Babadan oğula geçen bir şirkette, en yetenekli çalışanın yükselme şansı yoksa, o şirketin inovasyon yapması ve küreselleşmesi imkansızdır.
Ekonomik Bedel: Kaynakların İsrafı ve Beyin Göçü
Liyakatsiz atamaların ekonomik bedeli ağırdır.
Verimsizlik: İşini iyi yapamayan bir kişi, projelerin gecikmesine, kaynakların israf edilmesine ve hatalı kararların alınmasına neden olur. Dünya Bankası raporları, kamu yönetimindeki liyakatsizliğin, ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’ndan (GSYİH) ciddi oranlarda kayba yol açtığını göstermektedir.
Beyin Göçü: En yetenekli ve çalışkan gençlerimiz, kendilerine “torpili” olmayanların kapıların kapalı olduğunu gördüklerinde, çareyi yurtdışında aramaktadır. TÜİK ve OECD verilerine göre, son 10 yılda yurtdışına giden yüksek nitelikli genç sayısında ciddi bir artış vardır. Bu, ülkenin en değerli sermayesini kaybetmesi demektir.
Toplumsal Çürüme: “Hakederek Kazanmak” İnancının Yok Oluşu
En tehlikeli sonuç, toplumsal ahlakın çöküşüdür. Bir genç, “Çok çalışsam da bir işe yaramayacak, çünkü torpilli biri benim önüme geçecek” düşüncesine kapıldığı anda, çalışma azmi ve üretkenliği kırılır. Toplumda “Hakederek kazanmak” inancı yerini “Kısayoldan köşeyi dönmek” hırsına bırakır. Bu, sadece ekonomik değil, ahlaki bir çöküştür.
Çözüm Yolu Ne Olmalı?
Şeffaflık: Tüm kamu işe alımlarında sınav sonuçları ve mülakat puanları şeffaf bir şekilde açıklanmalıdır.
Nesnellik: İşe alım süreçleri, insan faktörünü minimize eden, ölçülebilir ve nesnel kriterlere dayandırılmalıdır.
Sorumluluk: Liyakate aykırı atama yapan yöneticiler için ağır yaptırımlar getirilmelidir.
Toplumsal Bilinç: Medya, sivil toplum kuruluşları ve eğitim kurumları, liyakatin önemini sürekli vurgulamalı, bu kirli düzene sessiz kalmamalıdır.
Sonuç olarak, bir ülkenin kalkınması, uzaya roket göndermekle v dev binalar dikmekle olmaz. Asıl kalkınma, o roketi tasarlayacak mühendisi, o binaları güvenli inşa edecek teknisyeni, liyakatine göre seçebilmekle başlar. Tanıdık ve torpil düzeni, sadece bireylere haksızlık etmek değil, ülkenin geleceğini ve refahını çalmaktır. Bu karanlık döngüyü kırmak, hepimizin sorumluluğudur. Aksi takdirde, “birinci sınıf ülkeler” hayali, sadece bir hayal olarak kalacaktır.
Haber Veriyoruz