Mehmet Akif Ersoy’a kumpas mı kuruldu?

Türkiye’de bir gazeteci gözaltına alındığında artık kimse önce “ne yaptı?” diye sormuyor.

Soru çok daha net: “Bu operasyon kime yarıyor?”

Habertürk’ün Genel Yayın Yönetmeni ve yılların sahada yoğrulmuş muhabiri Mehmet Akif Ersoy’un gözaltına alınması, kamuoyunun büyük bölümünde “gerçekçi değil” duygusu yarattı. Çünkü iddialar, Ersoy’un yıllardır çizdiği karakter ve profesyonel geçmişle hiçbir şekilde örtüşmüyor.

⭐ 1. Zamanlama: Tesadüf mü, mesaj mı?

Türkiye’de medya üzerindeki baskı herkesin dilinde. Ekonomi krizinin derinleştiği, dış politikada kırılmaların yaşandığı, toplumda gerginliğin arttığı tam da böyle bir dönemde Habertürk gibi geniş kitlelere ulaşan bir kanalın tepesindeki isim hedef alınıyor.

Böyle durumlarda zamanlama en önemli veridir.
Her operasyon aynı zamanda bir sinyal taşır.

Bu nedenle kamuoyunun okuması şöyle:

“Habertürk için yeni bir dizayn dönemi başladı.”

⭐ 2. Suçlamaların türü: Neden özellikle ‘uyuşturucu’ ve ‘ahlak’ temalı?

Türkiye’de (ve dünyada) gazetecilere yönelik itibarsızlaştırma operasyonlarının ortak noktası vardır:
Suçlama, kişinin mesleğini değil, karakterini hedef alır.

Çünkü böyle dosyalar:
Savunması zordur, Halkın gözünde leke bırakır, Kurumun prestijini yerle bir eder, Meslektaşlara gözdağı verir.

Uyuşturucu iddiası tam da bu nedenle seçilir. Asıl amaç çoğu zaman “kanıt” değil, algı oluşturmaktır.

“Gazeteci uyuşturucu kullanıyor” etiketi bile tek başına yılların emeğini silmeye yeter.

⭐ 3. Ersoy’un profesyonel geçmişi: Bu iddialar nereye oturuyor?

Gerçekçi olun: Afganistan’dan Gazze’ye, Ukrayna’dan Afrika’ya kadar savaş sahalarında çalışmış bir gazeteci…
disipliniyle, profesyonelliğiyle, kriz yönetimi becerisiyle tanınan biri…

Uyuşturucu bataklığıyla ilişkilendiriliyor? Toplumun büyük kısmı bu hikâyeye inanmıyor, çünkü profil örtüşmüyor.

Halkın sezgisi bazen dosyalardan daha doğrudur.

⭐ 4. “Habertürk el mi değiştiriyor?” sorusu neden gündeme geldi?

Çünkü Türkiye’de büyük medya kuruluşlarının nasıl kontrol altına alındığını hepimiz biliyoruz.

Sabah–ATV
CNN Türk
Kanal D
Hürriyet
Milliyet…

Her biri “operasyon + ekonomik baskı + yönetim değişikliği” üçgeniyle dönüştürüldü.

Bu nedenle birçok kişi aynı soruyu soruyor:

“Habertürk de aynı sürece mi giriyor?”

Mehmet Akif Ersoy, kanalın yönünü belirleyen kilit figürdü.
Onun devre dışı bırakılması, kanalı savunmasız hâle getiriyor.

⭐ 5. Medyada iktidar mücadelesi: Sessiz bir savaş yaşanıyor

Türkiye’de medya sadece haber üretmez;

toplum algısını, seçmen davranışını, piyasa psikolojisini, uluslararası imajı da şekillendirir.

Bu nedenle medya üzerinde kontrol kurmak, iktidarlar için stratejik bir hamledir.

Son yıllarda:

Eleştirel programlar bir bir kapatıldı. Gazeteciler işten çıkarıldı. Patronlar baskı altına alındı. RTÜK cezaları arttı.

Bu ortamda bir gazetecinin gözaltına alınması sadece hukuki bir olay değildir;
aynı zamanda politik bir mühendislik girişimidir.

⭐ 6. Bu operasyon kime yarıyor?

Şu anda görünen tablo şu:

✔️ Habertürk’ün yönetimi zayıflar
✔️ Kanalın çizgisi kolayca değiştirilebilir
✔️ Diğer gazetecilere “sıra sizde” mesajı verilir
✔️ Toplumda gazetecilere duyulan güven biraz daha kırılır
✔️ Gündem değiştirilir ve halkın dikkati başka yöne çekilir

Özellikle ekonomik ve toplumsal krizler derinleşirken böyle dosyaların ortaya çıkması çoğu zaman bir perdeleme manevrasıdır.

⭐ 7. Hakikat: Bu olay aydınlanmadan kimse emin olamaz, ama mantık bize şunu söylüyor…

Bu dosya doğal akışın bir sonucu gibi durmuyor. Suçlamaların türü “algı oluşturma” kokuyor. Zamanlama manidar.
Hedef alınan kişi, sıradan bir gazeteci değil. Türkiye’de medya üzerinde kurulan baskı düşünüldüğünde “kumpas ihtimali” güçlü.

Belki gerçek ortaya çıkacak… Belki de bu dosya tarihteki diğer karanlık medya operasyonlarının yanına eklenecek.
Ama bugün için ortada duran tablo şu:

Mehmet Akif Ersoy yalnızca bir kişiye yapılan operasyon değildir.
Bu operasyon, medyaya ve hakikati arayan herkese verilmiş bir gözdağıdır.

Haber Veriyoruz