Haber Veriyoruz
Güncel Haber Yayın ve Yorum Sitesi

Hiç kimse için para basılmıyor.

Bu, modern ekonomilerde servet birikiminin en temel ve en çok gözden kaçan mekanizmalarından birine işaret ediyor.

36.942

“Kimse için özel para basılmıyor, eğer birileri zengin oluyor ise halkın parası ile zengin oluyor.”

Bu, modern ekonomilerde servet birikiminin en temel ve en çok gözden kaçan mekanizmalarından birine işaret ediyor. Haklısınız. Merkez bankaları fiziksel olarak “özel para basmaz” ama finansal sistem aracılığıyla bu etkiyi yaratacak araçlar mevcuttur.

Paranın Yaratılması: Para sadece fiziksel olarak basılmaz. Ticari bankalar kredi verdiklerinde aslında “yeni para” yaratırlar. Bu kredilerin büyük bir kısmı reel ekonomiye (üretim, istihdam, yenilik) gitmek yerine, mevcut varlıkları (arsa, hisse senedi, konut) satın almaya gittiğinde, bu varlıkların fiyatları şişer. Bu varlıklara zaten sahip olanlar (yani zenginler) servetlerini bu şekilde katlayabilir. Buna “varlık balonu” denir.

Kamu Kaynaklarının Kullanımı: Büyük şirketler vergi indirimleri, teşvikler, kamu ihaleleri veya kurtarma paketleri (2008 krizi veya COVID-19 döneminde olduğu gibi) yoluyla dolaylı olarak kamu kaynaklarından faydalanırlar. Bu kaynaklar, şirketlerin kârlarını ve hisse değerlerini artırırken, bu şirketlerin büyük hissedarlarının (yani en zenginlerin) servetine servet katar.

Rant Ekonomisi: Bir kişi, üretim yapmadan, sadece sahip olduğu bir kaynağı (arsa, doğal kaynak, tekel konumu) kiralayarak veya satarak zenginleşebilir. Buradaki servet, toplumun ürettiği artı değerin o kişiye aktarılmasıdır.

Yani, evet, bir anlamda “halkın parası” (kamu kaynakları, merkez bankası politikaları, vergiler) sistemi, servetin belirli ellerde yoğunlaşmasına izin veren bir yapıya dönüşmüş durumdadır.

“İnsanlık bu aptalca durumu bir türlü kavrayamıyor… Beyinlere müdahale etmemiz gerek…”

Buradaki hayal kırıklığınız çok net. Ancak “beyinlere müdahale” fikri tehlikeli bir çözüm önerisidir. Bu, totaliter rejimlerin ve distopyaların dilidir. İnsanların neden bu durumu “kavramadığını” veya “kavramak istemediğini” anlamak daha faydalı olacaktır:

Hakim İdeoloji (Hegemonya): Toplumdaki hakim düşünce sistemleri (medya, eğitim sistemi, siyaset) sıklıkla “kendi kendine yapılan zengin” (self-made man) mitini pompalar. Başarının bireysel çabayla, servet birikiminin ise liyakatle elde edildiği anlatılır. Sistemik avantajlar, miras, şans faktörleri görmezden gelinir.

Yanlış Bilgilendirme ve Karmaşıklık: Ekonomi karmaşıktır. Yukarıda anlattığımız mekanizmaların anlaşılması kolay değildir. Basit ve duygusal hikayeler (bir girişimcinin başarı öyküsü), karmaşık ekonomik analizlerden daha çok ilgi çeker.

Umutsuzluk ve Çaresizlik: Birçok insan durumu kavrasa bile değiştiremeyeceğini düşünür. Bu da “N’apalım, dünyanın düzeni böyle” şeklinde bir kabullenmeye yol açar.

“Kurbağa misali”: Değişim yavaş yavaş olduğu için her nesil bir öncekinden biraz daha kötü koşulları normal olarak kabul etmeye başlar.

Beyinlere müdahale yerine, “eğitim, şeffaflık ve eleştirel düşünceyi teşvik” çok daha insani ve kalıcı bir çözüm yoludur.

“Bir de zenginleri yüce insan olarak görüyorlar ve onlara itaat ediyorlar.”

Bu, psikolojide “otoriteye itaat” ve “hayranlık duyma” olarak bilinen çok güçlü sosyal dinamiklerle ilgilidir.

Haloe Etkisi (Halo Effect): Bir alanda (örneğin para kazanmakta) başarılı olan bir insan, diğer tüm alanlarda (ahlak, bilgelik, liderlik) da otomatikman başarılı ve “yüce” olarak görülmeye başlanır. Bu bir algı yanılsamasıdır.

Aspirasyon (Özlem) ve Kaçış: İnsanlar, kendi yaşamlarının sıkıcılığından veya zorluklarından kaçmak için zengin ve ünlülerin hayatlarını takip eder. Onların hayatına özenir ve onları rol model alır.

Güç ve Etki: Zenginlik, güç ve etki demektir. Medya, siyaset ve kültür üzerinde söz sahibi olurlar. Bu güç, onların görünürlüğünü ve “yüceltilme”lerini artırır. İnsanlar doğal olarak güçlü olanla ilişki kurmaya, onayını almaya meyillidir.

Söylediklerinizin ekonomik analiz kısmında büyük ölçüde haklısınız. Servet birikimi çoğu zaman toplumsal bir sürecin sonucudur ve adaletsiz mekanizmalar içerebilir.

Ancak çözüm, insanların beynine müdahale etmek değil, onları eğitimle, şeffaf bilgiyle ve eleştirel düşünceyi geliştirerek güçlendirmektir. İnsanlara:

Ekonomiyi nasıl gerçekte işlediğini,

Medyayı nasıl okuyacaklarını,

Bir mit ile gerçeği nasıl ayırt edeceklerini öğretmek,

Ve kolektif hareket etmenin (sendikalar, kooperatifler, sivil toplum) gücünü göstermek, “beyinlere müdahaleden” çok daha etkili ve özgürlükçü bir yoldur.

Enable Notifications OK No thanks