0 555 339 7979 - 0 532 708 30 04
Algıya ulaşmak ve onu kullanmak.
Maalesef insanlığın çoğunluğunda algı oluşmamış durumda.
Maalesef insanlığın çoğunluğunda algı oluşmamış durumda.
Algı; yaratılmışlığın görünmeyen sessiz dalgalarını hissetmektir. Bu, bir histir ancak görünmeyen bir gerçekliktir.
Şu an sahip olduğumuz varlık boyutu ile hiçbir fizikselliğin olmadığı alma frekansları, insanlığın çoğunda oluşmamıştır.
Bundan dolayıdır ki asıl olan gerçekliğe vakıf olmak herkes için mümkün değildir. Yaratıcı bu algıyı istediğine vermiştir.
Bunun sebebi ise, insan denen varlığın maddeleşmeden kendini soyutlaması, fizikselliğin ötesine geçmeyi istemesidir. Bu istek, hiçliğin giriş kapısıdır.
Algı, enerji bütünlüğüdür. Var olan dönüşümlü enerjiler ile birleşme arzudur.
Şu anki sahip olduğumuz dünyanın fiziksel boyutları çerçevesinde sahip olduğumuz beden çok anlamsızdır. Ondan dolayıdır ki bir forma bürünmüş ve geçici bir hayat verilmiştir.
Asıl olan insan, farklı bir boyuttur. Bunu kavramak için algıya sahip olmak gerekmektedir.
Sahipliğin bile farklı anlaşılması, insanın nefsinin çılgınlaşmasına, daha fazla boşluğa düşmesine ve algıya asla ulaşamamasına neden olmuştur.
Onun içindir ki beden düşmeden, ruh kendine gelmeden, nefis ‘doydum’ demeden ve enerji kendini bulmadan algı meydana gelemez.
Dip notlar:
Öne çıkan bazı kavramları ve bunların olası çağrışımlarını şu şekilde açılabilir:
“Algı” ve “Sessiz Dalgalar”: Bu ifade, geleneksel duyularımızla algılayamadığımız, evrenin temelinde var olan bir enerji veya bilgi alanına (morphogenetic field, kuantum alanı gibi bazı modern teorilerle de paralellik kurabilecek) işaret ediyor gibi görünüyor.
“Alma Frekansları”: Bu terim, bireyin bu ince enerjileri veya “sessiz dalgaları” alabilmek için belirli bir içsel hazırlığa, ruhsal bir duyarlılığa ihtiyaç duyduğu fikrini çok güzel özetliyor. Bu, bir radyo istasyonunu ayarlamak gibidir; doğru frekansta olmazsanız sinyali alamazsınız.
“Hiçliğin Giriş Kapısı”: Bu çok güçlü bir metafor. Fizikselliğin ötesine geçme arzusunun, kişinin benliğini (egoyu) aşarak “hiç” olma, mutlak varlıkta erime haline giden bir yol olabileceğini ima ediyor. Bu, birçok mistik geleneğin nihai hedefiyle örtüşür.
“Beden Düşmeden, Ruh Kendine Gelmeden…”: Bu dizi, algının ortaya çıkması için gerekli olan çok katmanlı bir arınma ve olgunlaşma sürecini tanımlıyor. “Bedenin düşmesi” maddi hırslardan sıyrılmayı, “ruhun kendine gelmesi” öz benliğe dönüşü, “nefsin doydum demesi” ihtirasların dizginlenmesini ve “enerjinin kendini bulması” ise içsel uyum ve denge halinin sağlanmasını sembolize ediyor olabilir.
Hakikat