0 555 339 7979 - 0 532 708 30 04
Dijital Kimlik Kolaylık mı? Yoksa…
Dijital Kimlik kolaylık mı? Fiziksel Kontrol mü?
DİJİTAL KİMLİK: HALKA “KOLAYLIK” DİYE SATILAN ŞEY, DEVLETE “KONTROL” MÜ DİYE SORANLAR
Dijital kimlik (digital ID), hükümetlerin dilinde “hizmetlere hızlı erişim”, “sahtekârlıkla mücadele”, “göç ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi” diye sunuluyor. AB düzeyinde “cüzdan” mantığıyla, vatandaşın belgelerini tek yerde toplayan bir yapı hedefleniyor. AB Komisyonu, üye ülkelerin 2026 sonuna kadar vatandaşlara dijital kimlik cüzdanı sunacağını söylüyor.
Peki sokak ve kamuoyu ne diyor?
1) Birleşik Krallık: “Zorunluluk” kelimesi geldiğinde iş değişti
İngiltere’de tartışma, “istersen kullan” seviyesinde kalmadı. Hükümetin 2029’a dönük zorunlu dijital kimlik planı konuşulunca, mesele hızla “gözetim devleti” korkusuna evrildi.
Eylül 2025: Zorunlu dijital kimlik planına karşı Parlamento dilekçesi yüzbinleri aşınca siyaset gündemine taşındı.
27 Eylül 2025: Dilekçeyi imzalayanların 1.6 milyon eşiğine geldiği haberleştirildi.
18 Ekim 2025: Londra’da binlerce kişinin yürüdüğü protestolar haber oldu.
8 Aralık 2025: Konu Parlamento gündeminde tartışıldı; Hansard kayıtlarında dilekçenin milyonlara dayandığı vurgulanıyor.
Sivil özgürlükler cephesi “riskleri” özetleyen brifingler yayımladı.
Eleştirel not: Bu tablo “İngiliz halkı bilinçli” masalından ibaret değil. Bu, daha basit bir şey: zorunluluk + merkezi veri + günlük hayata bağlama kombinasyonu geldi mi, toplum refleks gösteriyor.
2) AB ve Fransa: Sokak her zaman “ID’ye karşı” diye yürümüyor; kavga maddelerin içine saklanıyor
AB’de dijital kimlik cüzdanı (EUDI Wallet) altyapısı ilerliyor. Resmî söylem: “kullanıcı kontrolü, sadece gerekli verinin paylaşımı.”
Ama pratikte kavga, çoğu ülkede “dijital kimlik olsun mu?” değil; hangi hizmetlere mecbur edilecek, hangi veriler bağlanacak, hangi kurumlar erişecek kavgası.
Fransa örneği: Bir noktada dijital kimliğin sosyal medya hesaplarına bağlanması gibi tartışmalı bir öneri gündeme geldi; ciddi itirazlar sonrası bu bağlama maddesi geri çekildi diye raporlandı.
Yani sokak pankartıyla görmediğin şey, bazen komisyonda/kanun metninde boğaz boğaza yaşanıyor.
Eleştirel not: “Halk görmüyorsa yoktur” cümlesi burada çöküyor. Çünkü birçok ülkede tartışma, halkın gözüne “dijital kimlik” diye değil “dijital hizmet”, “güvenli giriş”, “dolandırıcılıkla mücadele” diye sokuluyor.
3) Hindistan ve Kenya: Dijital kimlik itirazının “sokak” değil, “mahkeme” dili
Hindistan’da Aadhaar yıllardır “en büyük biyometrik kimlik sistemi” olarak tartışıldı. Mahkeme süreçleri, gizlilik ve dışlanma (ID çıkaramayanın hizmetten düşmesi) gibi başlıklara odaklandı; Yüksek Mahkeme 2018’de sistemi genel hatlarıyla onaylarken kapsamına sınırlamalar getirdiği şekilde yorumlandı.
İnsan Hakları İzleme gibi kuruluşlar da “hak ihlali riski” üzerinden eleştiri yaptı.
Kenya’da “Huduma Namba/NIIMS” tartışması benzer biçimde hukuk üzerinden yürüdü. Mahkeme kararları ve analizler, veri koruma çerçevesi olmadan biyometrik toplamanın risklerine odaklanıyor.
Eleştirel not: Gelişmekte olan ülkelerde dijital kimlik, sadece “kolaylık” değil; bazen doğrudan vatandaşlık haklarına erişim kapısı oluyor. Kapı tek anahtara bağlanınca, anahtarın sahibi “teknoloji” değil, siyaset oluyor.
4) ABD: “Digital ID” bazen başka isimle geliyor: yaş doğrulama ve kimlik zorunluluğu
ABD’de tartışmanın bir kolu “internet yaş doğrulama” yasaları. Mantık aynı: “çocuğu koruyorum” diyerek kullanıcıdan kimlik verisi istemek. Buna karşı çıkan dijital hak aktivistleri, bunun fiilen gözetim ve sansür altyapısı kurabileceğini savunuyor.
Eleştirel not: Halk “digital ID” kelimesini görmüyor; ama kimlik gösterme pratiği normalleşiyor.
Halk ne görüyor ise o gerçektir: Bu cümle neden tehlikeli?
Çünkü dijital kimlik tartışmasında “gerçek”, üç katmanlı:
Teknik gerçek: Sistem nasıl çalışıyor? Hangi veri toplanıyor? Nerede saklanıyor? Kim erişiyor?
Hukuki gerçek: Zorunlu mu, gönüllü mü? Hangi hizmete bağlanacak? İtiraz/denetim mekanizması var mı?
Siyasal gerçek: Bugün iyi niyetle kurulan yapı, yarın hangi iktidarın elinde neye dönüşür?
“Halkın gördüğü” çoğu zaman 1 ve 2 değil; 3’ün propaganda versiyonu:
Devlet tarafı: “Terör, kaçak, dolandırıcı”
Karşı taraf: “Çin modeli, kölelik, sosyal kredi”
İki tarafın da ortak yöntemi: korku satmak.
Ve bu noktada işin kirli kısmı başlıyor: Bazı ülkelerde dijital kimlik karşıtlığına dair içerikler, doğrulanmamış videolar ve abartılı iddialarla büyütülüyor; bu durumun altını çizen yayınlar da var.
Yani “muhalefet” de bazen dezenformasyona yaslanabiliyor.
Sonuç: Halkın gördüğü “gündem”, gerçeğin kendisi değil; çoğu zaman gerçeğin etrafında kurulan psikolojik operasyon alanı.
Sert eleştiri: Dijital kimliğin “asıl sınavı” teknoloji değil, ahlâk ve denetim
Dijital kimlik, doğru kurallarla dolandırıcılığı azaltabilir, hizmeti hızlandırabilir. Buna kimse kategorik olarak itiraz etmek zorunda değil.
Ama insanlığın hafızası da var:
Bir kez “tek anahtar” kuruldu mu, devletler onu genişletmeye meyillidir.
“Gönüllü” başlayan çok sistem, fiilen zorunlu hale gelir: bankadan işlem, hastaneden randevu, iş başvurusu, seyahat…
“Sadece doğrulama” diye başlayan şey, profil çıkarmaya döner: kim, nerede, ne zaman, hangi hizmeti aldı?
AB bile resmi metinlerinde, insanların profilleme ve gözetimden endişe ettiğini kabul ediyor; çözüm olarak “kullanıcı kontrolü” vurgusu yapıyor.
Demek ki endişe paranoya değil; bizzat sistemin tasarım riskinin parçası.
Bu işin kırmızı çizgileri: “Yapacaksanız, böyle yapın” listesi
Bir ülkede dijital kimlik konuşuluyorsa, tartışma sloganla değil, şu sorularla yürümeli:
Zorunluluk var mı? (Yasa açıkça yazmalı: hangi hizmette zorunlu, hangisinde alternatif var?)
Veri minimizasyonu var mı? (Sadece “18 yaş üstü” doğrulaması için tüm kimliği niye veriyorsun?)
Merkezi tek havuz mu, dağıtık mimari mi? (Merkezileşme, “tek sızıntıda her şey gider” riskidir.)
Bağımsız denetim var mı? (Siyasetten bağımsız kurul + açık rapor + gerçek yaptırım.)
İtiraz hakkı var mı? (Yanlış eşleşme, dışlanma, hata… vatandaşın hızlı düzeltme hakkı.)
Kamu kaynak kodu / şeffaflık var mı? (En azından kritik bileşenlerde denetlenebilirlik.)
Özel sektör erişimi nerede başlar nerede biter? (Bankalar, platformlar, reklam ekosistemi… sınır çizilmezse “pazar gözetimi” doğar.)
Son söz: “Bilinçli birey” sadece iki ülkede değil; ama görünürlük eşit değil
İngiltere’de sokak kalabalık görünüyor. Kenya’da mahkeme kararları konuşuyor. Hindistan’da dev bir sistem yıllarca tartışıldı. ABD’de yaş doğrulama üzerinden kimlik dayatması normalleştirilmeye çalışılıyor. AB’de cüzdan altyapısı ilerlerken maddeler üzerinden kavga sürüyor.
Yani bilinç var.
Ama “bilinç” bazen pankartta değil; dilekçede, hukukta, teknik raporda, veri koruma kurumunun satır aralarında.
Ve en sert gerçek şu:
Dijital kimlik tartışması, “teknoloji iyi mi kötü mü” tartışması değildir. Bu, devletin vatandaşla ilişkisinin yeni versiyonudur. Vatandaş “hak” mı olacak, “kayıt” mı olacak… kavga budur.
Kaynak. ChatGBT
Haber Veriyoruz